Ana sayfa

 

Ata’ b. Yesar :

 

 

Tâbiîn devrinde Medine’de yetişen büyük Alimlerden. Künyesi, Ebû Muhammed Medenî’dir. Hilâli lâkabı ile de tanınmaktadır. Peygamber efendimizin (s.a.v.) mübârek hanımları Meymûne’nin (r.anha) kölesidir. Kendisi gibi yüksek âlimlerden olan Süleymân, Abdülmelik ve Abdullah bin Yesâr’ın kardeşidir. Yaklaşık 39 (m. 661) târihinde doğdu. Hz. Osman’ın zamanında yaşı küçüktü. 84 yaşında iken 102 veya 103 (m. 721) târihinde İskenderiye’de vefât etti.

 

Ata bin Yesâr, Eshâb-ı kirâmdan bir çok zât ile görüşüp onlardan ilim almıştır. Kendisi Hz. Meymûne, Muâz bin Cebel, Ebû Zer-i Gıfarî, Ebüdderdâ, Ubâde bin Sâmit Zeyd bin Sâbit, Muâviye bin Hakem-i Selemi, Ebû Katâde, Ebû Hureyre, Zeyd bin Hâlid-i Cuhnî, Abdullah bin Amr, Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Abbas, Peygamberimizin kölesi Ebî Râfi, Hz. Âişe ve daha pek çok sahâbîden hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Büyük hadîs âlimi İmâm-ı Buhârî, İbn-i Sa’îd ve Ebû Dâvûd da, O’nun, Abdullah İbni Mes’ûd’dan da hadîs rivâyet ettiğini bildirmişlerdir.

 

Ata bin Yesâr’dan da akranı olan Ebû Seleme bin Abdurrahman, Muhammed bin Ömer bin Ata, Muhammed bin Amr bin Halhala, Hilal bin Ali, Zeyd bin Eslem, Şüreyk bin Ebî Nemr, hadîs-i şerîf rivâyetinde bulunmuşlardır.

 

Ata bin Yesâr, Allahü teâlâ’nın kelâmı olan Kur’ân-ı kerîmin okunuşunu en iyi bilenlerden birisiydi. Kırâat ilmi adı verilen bu ilimde, Eshâb-ı kirâmdan sonra en yüksek dereceye çıkan âlimler, Medineliler, Mekkeliler, Kûfeliler, Basralılar ve Şamlılar olmak üzere beş tabakaya ayrılmışlardır. Medine-i Münevvere’de bu ilimle meşgul olanlardan biri de Ata bin Yesâr’dı. Kur’ân-ı kerîmin okunuşunu bozulmaktan ve değişmekten korumak için gösterilen üstün gayretler o kadar çokdur ki, yapılan çalışmalar akıllara sığmayacak ölçüdedir. Eshâb-ı kirâmın gösterdiği gayreti, kelimelerle ifâde etmek mümkün değildir. Kur’ânı kerîmin mânâsının anlaşılması ve anlatılması yanında, her harfinin okunuşu ve bundaki ihtilaflar, öyle bir tesbit olunmuş ki, bu güne kadar bütün müslümanlar, Kur’ân-ı kerîmi bu ilk okunan şekli ile okumaktadır.

 

Ata bin Yesâr, bu ilmi öğrenip insanlara öğretmede üstün derecelere kavuşan âlimlerdendir.

 

Hadîs ilminde de sika (güvenilir) bir âlim olup çok hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Bu ilimde bir hazine idi. İbn-i Hibbân “Kitab-üs-Sikkât”ında onun sika râvîlerden olduğunu zikreder. İbn-i Sa’d da Tabakât’ında sika (sağlam) olup, çok hadîs rivâyet ettiğini zikreder.

Yine Ata bin Yesâr, güneş tutulunca Peygamber efendimizin (s.a.v.) kıldığı iki rekât namazın her rekâtında altı rükû ve dört secde yapılacağını rivâyet etmiştir. Ata bin Yesâr’ın Resûlullah’tan (s.a.v.) bildirdiği hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Kırk dirhemi veya bu değerde malı olduğu hâlde, dilencilik eden kimse, dilenmekte ısrar etmiş, günaha girmiş olur.”

 

Ata bin Yesâr’ın (r.a.) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte, Peygamberimiz Hz. Ömer’e hitaben: “Ey Ömer! Öldüğün vakit adamların gidip senin boyuna uygun bir mezar hazırlayıp, seni yıkayıp kefenledikten ve koku sürdükten sonra, seni götürüp mezara koydukları ve toprağı üzerine örterek geri döndükleri vakit hâlin nice olur? Münker ve Nehir adındaki kabrin iki büyük ibtilası (sual melekleri) sana gelir. Sesleri yıldırım indiren gök gürültüsü, gözleri parlak şimşekler gibi, uzun saçlarını sürüklerler. Uzun ve sivri dişleri ile mezarın topraklarını alt üst ederler. Sana çeşitli zorluklar çıkarırlar. Seni korkuturlar. O vakit senin halin nice olur ey Ömer?” buyurdu. Hz. Ömer de: Bu zamanki aklım o zamanda başımda olacak mı? diye sordu. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) “Evet” buyurunca, Hz. Ömer Ben onların hakkından gelir, gerekli cevaplarını veririm” dedi.

Bir hadîs-i şerîfte: “İnsanların en iyisi, borcunu en iyi şekilde ödeyenlerdir.” buyuruldu.

Ata bin Yesâr buyurdu ki: “Şaban ayının onbeşinde (Yani Berât Gecesi’nde) ölecek olanların listesi Azrâil’e (a.s.) verilir. Bu arada ev akıtıp, su atatıp ağaç diken ve yeni evlenen nice kimseler vardır ki, isimleri bu listededir. Fakat onlar bunu bilmezler.”

Ata bin Yesâr şöyle anlatıyor: Kur’ân-ı kerîmde Mâide sûresi 90.ncı: “Ey imân edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları, şeytanın işlerinden bir pisliktir. Bunlardan kaçının ki, felah bulasınız!” âyet-i kerîmesinin mânâsı Tevrat’ta şu şekilde vardı. “Bâtılı, gidersin, oyunu boşa çıkarsın, çalgılı oyun âletlerini yok etsin! diye, biz hakkı indirdik. Şarap içene yazıklar olsun! Allahü teâlâ bu mânâda, izzetine ve celâline yemin ederek “Bir kimse, harâm olduğunu bilerek içerse, kıyâmet günü onu suya hasret bırakırım. Şarabın harâm olduğunu bilerek bırakana, Cennet ırmaklarından içiririm” buyurdu. Ata bin Yesâr, Yala bin Mürre’den şöyle anlatıyor: “Biz Hz. Ali’nin yakınlarından bazıları ile buluştuk. Yala onlara dedi ki: O, şu anda savaşan kimsedir. Onun hayatı için emin değiliz. Ona bir zarar gelebilir. Bundan sonra odasının kapısında nöbet tutmaya başladık. Bir ara namaza çıktı. Bizi görünce, sordu.

 

“Burada ne yapıyorsunuz?” Biz de: “Seni bekliyoruz, yâ mü’minlerin emiri!... Zira sen, harp yapan bir kimsesin. Sana bir zarar gelmesinden korkuyoruz” diye cevap verdik. Onlara sordu:

 

“Beni sema (gök) ehlinden mi koruyorsun, yoksa yer ehlinden mi?” Biz de: “Elbette yer ehlinden, sema ehlinden nasıl koruyabiliriz.”

 

Bunun üzerine şöyle dedi: “Allahü teâlânın takdir etmediği hiç bir şey semada da olmaz.

Herkesin işlerine vekil olan iki melek vardır. Kaderi olarak takdir edilen şeyler başına gelinceye kadar, her şeyi ondan uzaklaştırırlar. Kaderde olan başa gelince de, kaderi ile onu başbaşa bırakırlar.”

 

 

Kaynaklar:

----------------

1) Tezkiret-ül-Huffâz cild-1, sh-90

2) Mîzân-ül-i’tidâl, cild-3, sh-77

3) Vefeyât-ül-a’yân, cild-3, sh-399

4) Tehzîb-üt-tehzîb, cild-7, sh-217

5) Tehzîb-ül-esmâ ve’l-luga, cild-1, sh-335

6) Miftah-üs-se’âde, cild-1, sh-10, 79, 192, cild-2, sh-7, 14, 16, 18, 162